Filters
KIRGIZİSTAN’IN GIDA GÜVENLİĞİNİ SAĞLAMA STRATEJİSİ

Cusupcan PİRİMBAYEV

Article | 2017 | Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi18 ( 2 )

Bu çalışmada Kırgızistan'ın tarım ve gıda sektörünün gelişiminin analizi yapılmıştır. Bu çerçevede ülkede halkın gıda güvenliğinin seviyesi belirlenmiştir. Ayrıca, gıda güvenliği tehditleri ve gittikçe artan ithal gıda ürünlerine olan bağımlılıkta artışlar tespit edilmiştir. Bunun sonucunda da gıda güvenliğini sağlama stratejisi geliştirilerek onu gerçekleştirmenin basamakları ve iktisadi mekanizmaları geliştirilmiştir. En sonunda et hayvancılığının ihracat potansiyelini geliştirme politikaları önerilmiştir.

Üçüncü Dünya-Ağır Borçlu Ekonomilerde Borçluluk Sürecinde Gelişmeler: Kırgızistan İçin Açılımlar = Advancements at Third World-Heavily Indepted Economies in Indebtedness Process: Evolutions for Kyrgyzstan

Ömer Selçuk EMSEN | Çağatay KARAKÖY

Article | 2008 | Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi9 ( 2 )

Yirminci yüzyılın son çeyreğinde dünya ekonomisinde yaşanan gelişmeler, daha çok siyasal ve ekonomik anlamda liberalizasyon eğilimlerinin açığa çıkması şeklinde kendini göstermiştir. Liberalizasyon eğilimlerinin en temel mekanizması ise dışa açılmadır. Dışa açılma daha çok avantajlı sektörlerde üretim ve ihracat artışı; buna karşılık dezavantajlı sektörlerde de ithalat serbestliği şeklinde olmuştur. Ortaya çıkan yapısal değişimde dış ticaret bilançosu devamlı açık vermekte ve bu açığın finansmanında dış borçlanma kaçınılmaz hale gelmektedir. Diğer taraftan finans kapitaldeki genişlemeler ve sermayenin yatırım arayışları ile IMF ve D . . .ünya Bankası gibi kurum ve kuruluşların da standart reçete olarak liberalizasyon uygulamalarını teşvik etmesi, sermaye lehine bir yapının gelişimini beslemiştir. Sermayenin küreselleşmesi olgusunu besleyen tüketim açığının finansmanı uygulamaları da, çoğu az gelişmiş ve/veya gelişmekte olan ekonomide borçluluğun sürdürülemez noktaya ulaşmasına neden olmuştur. Bu yapı içerisinde yer almaya başlayan ekonomiler ağır borçlu ekonomiler olarak tanımlanmaktadır. Ağır borçlu ekonomilerin genel siyasal karekteristiğinin üçüncü dünya ülkeleri olmasının yanında, ekonomik anlamda da ikiz açık sorunu içerisinde bulunması dikkati çekmektedir. Bağımsızlığını 1991’de elde eden Kırgızistan ekonomisi de sürekli açık sorununa bağlı olarak ağır borçlu ekonomi niteliğine bürünmüştür. Kırgızistan ekonomisi ikiz açık sorununu, sağlam bir mali yapı ile ihracatı destekleyen ve özellikle lüks ithalatı besleyen sorunları çözücü politikalar uygulayarak çözümleyebilir. The economic progress experienced at the last quarter of 20th century has shown theirselves mostly in the forms of revealing liberalization tendency politically and economically. The main mechanism of liberalization tendency is openness. The openness is mostly increase of production and exportation in the advantageous sectors, on the other hand, freedom of importation in disadvantageous sectors. In the generated structural change, balance of foreign trade continually has deficit, indebtment becomes inevitable by financing this deficit. On the contrary, expansion in the finance capital and investment searching of capital and also being encouraged liberalization application as a standard recipe by corporations and organizations such as IMF and World Bank have supplied for the benefit of capital. The economies in this structures are described as heavily indebted economies. The financing applications of consumption deficit of supplying of the fact “Globalization Capital” have caused reaching to the unsustainable point of indeptedness in poor and developing economies. The economies in this structures are described as heavily indebted economies. General political charasterictic of heavily indebted economies is to be third world country beside to have problem of twin deficit is remarkable. The economy of Kirghizistan which declared its independence, in 1991, became heavily indebted economy because of continually deficit. The economy of Kirghizistan can solve problem of twin deficit by strong financial position supporting exportation and supplying luxury importation by calling out appropiate policies More less

TÜRKİYE’DE LİDERLİK ÖZELLİKLERİ İLE İLGİLİ YAZILAN TEZLERİN İÇERİK ANALİZİ YÖNTEMİYLE DEĞERLENDİRİLMESİ

Aysuluu BEYŞENOVA

Article | 2019 | Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi20 ( 1 )

Bu çalışmanın temel amacı, Yükseköğretim Kurumu Ulusal Tez Merkezi veri tabanında liderlik özellikleri konusunda yazılan lisansüstü tez çalışmaların incelemek ve değerlendirmektir. Araştırmanın örneklemini YÖK veri tabanında yer alan liderlik özellikleri konulu 136 yüksek lisans ve 14 doktora tezi olmak üzere toplam 150 lisansüstü tez oluşturmaktadır. Araştırmada elde edilen sonuçlara göre, en fazla tezin 2014-2015 yılları arasında yayımlandığı ve bu konuda en çok katkının Marmara Üniversitesi tarafından sağlandığı belirlenmiştir. Liderlik özellikleri konulu yazılan tezlerin genellikle yüksek lisans düzeyinde olduğu ve nicel araştır . . .ma yöntemi kullanıldığı tespit edilmiştir More less

The Nature of the Reward and Punishment in the Hereafter in Terms of the Method the Visible As an Evidence for the Invisible in Maturidi = Mâtürîdî’de Delâletü’ş-Şâhid Ale’l-Gâib Metodu Açısından Âhiretteki Ödül ve Cezanın Mâhiyeti

Nail KARAGÖZ

Article | 2021 | Cumhuriyet İlahiyat Dergisi - Cumhuriyet Theology Journal25 ( 2 )

The vast majority of theologians accept true news, sound senses and healthy working mind as sources of knowledge. Due to the fact that the mind is counted among the sources of knowledge, reason-based evidence has been used in many subjects. It is known that Māturīdī was the first theologian who dealt with the mentioned sources of knowledge in his work. At the very beginning of his Kitāb al-Tawhīd, he determined the ways of acquiring knowledge as correct news, sound senses and reason, and elaborated them in detail. Māturīdī mostly prefers the term inference to describe the use of reason. He has proven his views on theological issues . . .with many types of inference as well as true news and sense knowledge. These include matters related to the hereafter, too. The visible over the invisible, which is a type of inference, was used as evidence by Māturīdī to prove almost every subject. Many definitions of the method of the method the visible as an evidence for the invisible have been made. However, it is possible to understand the structure on which it is built as follows: There are areas that human beings cannot comprehend and have will no definite knowledge about. These areas called as al-ghaib “the invisible” may be related to ontological differences or may be due to differences in time and space. The difference between humans and Allah is ontological difference, and Allah is an ontological invisible for humans. While events that have not yet happened are invisible in terms of time, happenings what beyond the mountain for example, are invisible in terms of spatial difference. It is not possible for human beings to fully understand (perceive) the attributes of Allah, who is ontologically invisible. For this reason, many theologians have used the method the visible as an evidence for the invisible especially in making the attributes of Allah understandable and have tried to explain the divine attributes with this method. Belief in the hereafter is also related to the realm of the unvisible. There are a lot of revelations (true knowledge) about the hereafter. However, because of the conditions of the hereafter are different from this world, it is necessary to make the revelations about that place comprehensible. Accordingly, it is interesting how Māturīdī uses the aforementioned method to understand the nature of reward and punishment in the hereafter, which is the area of the unvisible. Māturīdī sometimes understood the verses about reward and punishment in the hereafter with their real meanings, and sometimes attributed different meanings to these verses. In this context, while dealing with the verses about the afterlife, he listed the possibilities regarding what they might mean, and included interpretations based the method the visible as an evidence for the invisible. Thus, Māturīdī tried to make the hereafter, intelligible based on human being’s experiences in this world. According to Māturīdī, the mind also has a function in understanding the hereafter. The mind has the capacity to go beyond the senses and gives us information about that field. Our mind, based on what we can perceive and understand, can go beyond itself and make inferences about the issues that are incapable of understanding. Knowing the pleasures and tortures of the world in order to understand the reward and punishment that will be given to humans in the hereafter happens in a similary way. In addition, he makes inferences based on events, situations, characteristics, etc. (visible) that people know from worldly life in order to better understand the expressions in such verses, which is quite remarkable for our study. In this context, while interpreting many verses, Māturīdī bases on the aspects of the realm of the visible similar to the realm of the hereafter. He explains the similarities of the hereafter to the worldly life, mostly through human nature, the Arabs’ perception of reward and punishment, and people’s perception of color and direction. In addition to these, he takes our knowledge, which has increased to the knowledge of observation, as a basis even though we learn through news, and evaluates the divine narrations for the hereafter on these principles. For the hereafter can be understood through things known, visible, lived and experienced in the life of this world. Māturīdī emphasizes the similarity of the world and the hereafter as well as the different aspects of the hereafter and uses these differences as a basis for his inferences. Our study is aimed at understanding how Māturīdī brings evidence to what people know from worldly life while explaining the nature of reward and punishment in the hereafter. In this context, methods such as interpretation, comparison, concept analysis, and literature review were used, and the study was limited to the books of Kitāb al-Tawhīd and Ta’wīlāt of Māturīdī. Kelamcıların büyük çoğunluğu doğru haber, sağlam duyular ve sağlıklı çalışan aklı bilgi kaynakları olarak kabul etmektedirler. Aklın bilgi kaynakları arasında sayılmasına bağlı olarak pek çok konuda akla dayalı delillendirme yoluna gidilmiştir. Adı geçen bilgi kaynaklarını ilk defa eserinde ele alan kelamcının Mâtürîdî olduğu bilinmektedir. O, Kitâbü’t-Tevhid’in hemen başında bilgi edinme yollarını doğru haber, sağlam duyular ve akıl olarak belirlemiş ve etraflıca işlemiştir. Mâtürîdî, aklın kullanımını daha çok istidlâl terimiyle karşılamaktadır. O, itikadi konulardaki görüşlerini doğru haber ve duyu bilgisiyle birlikte istidlâlin pek çok türüyle delillendirmiştir. Bunlara ahiretle ilgili konularda da dâhildir. İstidlâlin bir türü olan delâletü’ş-şâhid ale’l-gâib, Mâtürîdî tarafından hemen her konunun delillendirilmesinde kullanılmıştır. Delâletü’ş-şâhid ale’l-gâib metodunun pek çok tanımı yapılmıştır. Ancak üzerine inşa edildiği yapıyı anlaşılır bir şekilde şöyle ele almak mümkündür: İnsanoğlunun kavrayamayacağı, hakkında kesin bilgi sahibi olamayacağı alanlar vardır. “Gayb” olarak adlandırılan bu alanlar ontolojik farklılıkla ilgili olabileceği gibi zaman ve mekân farklılığından kaynaklı da olabilir. İnsanlarla Allah’ın farkı ontolojik farklılıktır ve Allah insanlar için ontolojik gaybdır. Henüz yaşanmamış olaylar zaman açısından gayb iken söz gelimi dağın ötesinde olup bitenler mekân farkına dayalı gaybdır. Ontolojik gayb olan Allah’ın sıfatlarının insan tarafından tam anlaşılması (idrak) mümkün değildir. Bunun için pek çok kelamcı özellikle Allah’ın sıfatlarının anlaşılır hale getirilmesinde delâletü’ş-şâhid ale’l-gâib metodunu kullanmış ve ilahi sıfatları bu metotla açıklamaya çalışmışlardır. Ahirete iman da gayb alanıyla ilgilidir. Ahiretle ilgili pek çok vahiy bilgisi (doğru haber) bulunmaktadır. Ancak ahiret şartları bu dünyadan farklı olduğu için orasıyla ilgili vahyin anlatımlarının anlaşılır hale getirilmesi gerekmektedir. Bu bakımdan Mâtürîdî’nin adı geçen metodu gayb alanı olan ahiretteki ödül ve cezanın mahiyetini anlama hususunda nasıl kullandığı ilgi çekici bir durumdur. Mâtürîdî, ahiretteki özellikle ödül ve cezadan bahseden ayetleri kimi zaman gerçek anlamlarıyla anlamış, bazen de bu ayetlere farklı anlamlar yüklemiştir. Bu kapsamda ahiret ahvaline dair ayetleri ele alırken bunların hangi anlamlara gelebileceği ile ilgili ihtimalleri sıralamış, bunların içinde delâletü’ş-şâhid ale’l-gâibe dayanan yorumları da yer almıştır. Böylece Mâtürîdî, gayb alanı olan ahireti, insanın dünyadaki tecrübelerine dayanarak anlaşılır hale getirmeye çalışmıştır. Mâtürîdî’ye göre aklın ahireti anlamada da fonksiyonu vardır. Akıl duyu alanından duyu ötesine geçerek bize o alanla ilgili bilgi verebilecek kapasiteye sahiptir. Algılayıp anlayabildiklerimizi dayanak yapan aklımız, kendini aşıp anlamaktan aciz kaldığı hususlarla ilgili istidlâlde bulunabilir. Âhirette kullara verilecek olan ödül ve cezayı anlayabilmek için dünya lezzetlerinin ve eziyetlerinin bilinmesi de böyledir. Bunun yanında o, bu tür ayetlerdeki anlatımların daha iyi anlaşılması için insanların dünya hayatından bildikleri olay, durum, özellik vs.den (şâhid) hareketle de çıkarımlarda bulunmaktadır ki çalışmamız açısından bu hayli dikkat çekici bir durumdur. Bu bağlamda o, pek çok ayeti anlamlandırırken şehâdet âleminin ahiret âlemine benzer yönlerini temele almaktadır. Ahiretin dünya hayatına benzerliklerini daha çok insan tabiatı, Arapların ödül ve ceza algısı, insanların renk ve yön algıları özerinden anlatır. Bunlara ilave olarak haber yoluyla öğrenmemize rağmen müşahede bilgisine yükselmiş bilgilerimizi esas alır ve bu esaslar üzerine ahirete yönelik ilahi anlatımları değerlendirir. Çünkü ahiret, dünya hayatında bilinen, görülen, yaşanılan, tecrübesine sahip olunan şeyler sayesinde anlaşılabilir. Mâtürîdî, dünya ve ahiretin benzerliği yanında ahiretin dünyadan farklı yönlerini de vurgular ve bu farklılıkları istidlâllerine dayanak olarak kullanır. Çalışmamız, Mâtürîdî’nin ahiretteki ödül ve cezanın mahiyetini açıklarken insanın dünya hayatından bildiği şeyleri nasıl delil getirdiğini anlamaya yöneliktir. Bu kapsamda yorumlama, karşılaştırma, kavram analizi, literatür taraması gibi yöntemler kullanılmış, çalışma Mâtürîdî’nin Te’vilat ve Kitâbü’t-Tevhid kitaplarıyla sınırlı tutulmuştur More less

Common Religious Education Activities and Mosques in Kyrgyzstan after Independency = Bağımsızlık Sonrası Kırgızistan’da Yaygın Din Eğitimi Faaliyetleri ve Camiler

Bakıtbek MURZARAİMOV | Mustafa KÖYLÜ

Article | 2019 | Cumhuriyet İlahiyat Dergisi - Cumhuriyet Theology Journal23 ( 1 )

Kyrgyz people lived under the control of Soviet Union for about 70 years. During this time, they were forbidden to practice any kinds of religious duties. Their religious schools and mosques were closed or used for other aims rather than religious needs. In short, all kinds of religious freedom and practices were forbidden strictly. The aim was to bring up an atheistic people during the days of Soviet Union. However, when Kyrgyz people won their independence and established a new country, all kinds of restrictions in terms of religion were abrogated and people began to establish their religious schools and mosques. While during the . . .first years of independency of the country in 1991, there were only 39 mosques, as of 2018 there are nearly 3,000 mosques in the country. In addition to the increase of mosques, the number of people going to mosques also increases day by day. This article examines mainly the development of religious freedom in terms of legal aspect from the beginning of the establishment of the country to our time; the legal statues, functions, and duties of State Commission for Religious Affairs and Religious Office of Kyrgyzstan Muslims, and as common religious educational places mosques, religious activities done at mosques, the factors effecting these activities negatively. Summary: Kyrgyz Turks are one of the most ancient tribes in Central Asia. Although there are various views and knowledge about the religious life and the process of Islamization of them in various sources, there is no doubt that one of the most important elements which shapes Kyrgyz culture and social life is Islam. Even though they continued the activities of Islamic education and training under the rule of many nations thorough the history, all activities of religious education were tried to be forgotten and religion was removed from daily life under the Soviet communist regime. However, with the establishment of the Republic of Kyrgyz based on the secular and democratic bases on 31 August 1991, Muslim people showed a great effort and endeavor to open some institutions where they could live their religion, perform their religious duties, and teach religious and moral values for people. After the declaration of independence, with the enacting of “Freedom of Faith and Religious Institutions” on 16 December 1991 which was one of the first enacting laws, very important developments happened in terms of both formal and informal education. Some knowledge concerning Islam is given in some culture courses and “Religious Office of Kyrgyzstan Muslims” was created for meeting all kinds of religious needs of Muslims in the country in 1993. With the establishment of the “State Commission for Religious Affairs” in 1996, some new legal regulations were made. Thus the state’s policy about religious education and teaching gained a new dimension. During this process, the state faced some problems concerning developments in religious education. Although some of these problems have been solved legally, there are still many problems about religious education today. Since the independency until now, there have been many researches as articles, books, master theses and doctorate dissertations about various fields of religious education, religion-state relations, religious institutions, course books and their curriculums. However, a great majority of these studies belong to religion-state relations and the field of formal religious education. There aren’t any academic studies or research about mosques and imams that concern the great majority of the country population. In fact, from the point of religious education, common or informal religious education is as extremely important as formal religious education. For the mosques that are one of the most important institutions of common religious education are spread to the most remote corner of the country and serve for all people of different ages for the whole year. The effects of common religious education increase day by day. While there were just 33 mosques in 1933, there were 39 mosques in the independency year of 1991, as of 2018 this number has risen to 2830. Relating the imams who work at mosques, it is not possible to speak about a systematic structure. Since imams are generally graduated from madrasas, their educational levels are very low. As they have not enough financial support and highly educated teachers, they cannot give good education to their students and cannot adopt themselves to the modern educational levels in teaching religious issues. In order to solve this problem, Muftiyat either sends students to abroad or gives in service trainings for imams. Another important problem in relation to imams is the way of assignment. There is no criterion for assignment of imams. They are not designated by the Muftiyat, but it just legitimizes those imams who are chosen by congregation. Imams receive neither any salary from the Muftiyat, nor they have any social assurance. They work either voluntary or their incomes are paid by people. Although all of these negative conditions, mosques and imams have a great importance on Kyrgyz people’s education, culture, worship, and moral teaching. It can be said that there are two kinds of education at mosques and masjids. One of these is “moldos”, some men of religion who gather students and give some religious knowledge without following any curriculum. Although some of them take education from some Arabic countries or Pakistan, their educational level is very low and cannot recite even the Qur’an correctly. In addition, they have very little knowledge about pedagogy and religious themes, and they have not enough educational experience. The second type of education at mosques and masjids is carried out through Friday sermons and preaching. However, this is not an effective way in giving religious education. Because the way in which the Friday sermon is given is not appropriate as a good teaching method. As the sermons are done in Arabic, there is no effective communication between the imam and the congregation. However, Friday sermons and preaching are very important for people’s religious education and socialization. This article firstly deals with the developments in religion in the times of freedom of the country, secondly, it examines the institution of Muftiyat to which all mosques are adhered and “State Commission for Religious Affairs” that register the mosques which the Muftiyat approves, and lastly gives information about mosques and their congregations in the country. - Bilindiği gibi Kırgızistan halkı 70 senedir Sovyetler Birliği yönetimi altında yaşamıştır. Bu dönem zarfında, her türlü dini uygulamalardan mahrum bırakılmışlardır. Dini okulları ve camileri ya kapatılmış ya da başka amaçlarla kullanılmıştır. Kısacası, her çeşit dini özgürlük kısıtlanmış ve dini uygulamalar da sıkı bir şekilde yasaklanmıştır. Sovyetler dönemindeki amaç, ateist bir toplum yetiştirmekti. Bununla beraber, Kırgız halkı bağımsızlığını kazanıp, yeni bir ülke kurduklarında, din özgürlüğü bağlamında her türlü baskı kaldırılmış ve insanlar kendi camilerini ve okullarını açmaya başlamışlardır. Ülkede bağımsızlığın ilk yıllarında, 1991’de, sadece 39 cami varken, bu sayı 2018 yılı itibariyle yaklaşık 3,000’e yükselmiştir. Cami sayısındaki artışa ilave olarak, camiye giden insan sayısı da günden güne artmaktadır. İşte bu makale temel olarak, yasal açıdan ülkenin bağımsızlığını kazanmasından günümüze kadar geçen süreçte dini özgürlüğü, Din İşleri Devlet Komisyonu ile Kırgızistan Müslümanları Dini İdaresi’nin yasal durumunu, fonksiyonlarını ve görevlerini ve bir yaygın din eğitimi kurumu olarak camileri, camilerde yapılan hizmetleri, bu hizmetleri olumsuz yönde etkileyen faktörleri ele almaktadır. Özet: Kırgız Türkleri, Orta Asya’daki en kadim milletlerden birisidir. Kırgızların dini hayatı ve İslamlaşma süreci ile ilgili çeşitli kaynaklarda farklı görüş ve bilgiler yer alsa da, Kırgız kültürünü ve sosyal hayatını şekillendiren en önemli unsurlardan birisinin İslam olduğunda şüphe yoktur. Tarih boyunca farklı devletlerin hâkimiyeti altında, İslam eğitim ve öğretim faaliyetlerini devam ettirmişse de, Sovyet komünist rejiminde tüm din eğitimi faaliyetleri unutturulmaya çalışılmış ve din bir köşeye itilmiştir. Bununla beraber, 31 Ağustos 1991 tarihinde laik ve demokratik esaslara dayalı Kırgız Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla, Müslümanlar dinini yaşayabilecek, ibadetlerini yerine getirebilecek, dini ve manevi değerlerini öğretebilecek kurumlar açma konusunda büyük gayret ve çaba sarf etmişlerdir. Bağımsızlığın ilan edilmesinden sonra, ilk kabul edilen kanunlar arasında yer alan ve 16 Aralık 1991’de yürürlüğe giren, “İnanç Özgürlüğü ve Dini Kurumlar” kanunuyla birlikte, hem örgün eğitim kurumlarında, hem de yaygın din eğitimi kurumlarında önemli gelişmeler yaşanmıştır. Bir taraftan İslam diniyle ilgili bilgiler bazı kültür dersleri içinde yer almaya başlarken, diğer taraftan Müslümanların her türlü dini ihtiyacını karşılamak amacıyla ülkede, 1993 yılında “Kırgızistan Müslümanları Dini İdaresi” (Muftiyat) kurulmuştur. 1996 yılında ise, “Din İşleri Devlet Komisyonu”nun kurulmasıyla, din-devlet ilişkilerinde yeni yasal düzenlemelere gidilmiş ve devletin din eğitimi ve öğretimine ilişkin politikası yeni bir boyut kazanmıştır. Elbette din eğitimiyle ilgili bu gelişmeler esnasında bir takım sorunlarla da karşılaşılmıştır. Yasal olarak her ne kadar bu sorunların bir kısmı çözülmüş olsa da, günümüzde hala mevcut pek çok sorun bulunmaktadır. Ülkenin bağımsızlığı kazanmasından bu yana, Kırgızistan’da din eğitiminin farklı alanlarını, din devlet ilişkilerini, dini kurum ve kuruluşları, ders kitapları ve programlarını ele alan pek çok makale, kitap, yüksek lisans ve doktora çalışmaları bulunmaktadır. Ancak bu çalışmaların büyük kısmı, din-devlet ilişkileri ve örgün din eğitimi alanına aittir. Ülke nüfusunun büyük çoğunluğunu ilgilendiren cami ve cami görevlileriyle ilgili doğrudan hiçbir akademik çalışma tespit edilememiştir. Oysa meseleye din eğitimi açısından bakıldığında, örgün din eğitimi kadar, yaygın din eğitimi de son derece önemlidir. Zira yaygın din eğitiminin en önemli kurumlarından birisi olan camiler, ülkenin en ücra köşesine kadar yayılmış olup, her yaştan insana yıl boyunca hizmet vermektedir. Ülkede yaygın din eğitiminin etkisi giderek artmaktadır. Zira 1933 yılında ülkede yalnızca 33 cami bulunurken, bağımsızlık yılı olan 1991’de 39, 2018 yılı itibariyle bu sayı 2830’a yükselmiştir. Camilerde görev yapan din görevlileri konusuna gelince, bu konuda henüz sistemli bir yapıdan bahsetmek mümkün değildir. Ülkede imamlar genellikle medrese mezunu olduklarından mesleki bilgi düzeyleri oldukça düşüktür. Zira medreselere baktığımızda, bu eğitim kurumlarının gerekli mali kaynaklarının yeterli olmaması ve yüksek düzeyde eğitim verecek kapasitede bilgi ve beceriye sahip elemanlarının bulunmaması, çağdaş şartlara uygun olarak dini konuların öğretiminde adapte olamamaya ve eğitim düzeyinin kalitesinin düşmesine neden olmaktadır. Müftülük bu sorunu çözmek için ya yurtdışına öğrenci göndermekle ya da kısa süreli hizmet içi eğitim vermekle yetinmektedir. İmamlarla ilgili diğer önemli bir sorun da, imamların atanmasında izlenen usul konusudur. Zira imamların atanmasında belli bir ölçüt bulunmamaktadır. İmamları müftülük atamamakta, sadece cemaat tarafından seçilen imamları tanımaktadır. İmamlar müftülükten ya da devletten her hangi bir maaş alamadıkları gibi, onların her hangi bir sosyal güvenceleri de yoktur. Ya gönüllülük esasına göre çalışmaktadırlar ya da gelirlerini cemaat ödemektedir. Bütün bu olumsuz şartlara rağmen, Kırgız halkının eğitim, kültür, ibadet ve ahlak yönünden bilgilenmesinde cami ve mescitlerin büyük önemi vardır. Cami ve mescitlerde iki türlü eğitimden bahsedilebilir. Bunlardan birincisi, “moldo” adıyla bilinen din adamlarının başına topladığı öğrencilere belli bir programa bağlı kalmadan, daha çok kendi bildiklerini öğretmeye çalışması şeklindeki eğitimdir. Bu moldoların bazıları Arap ülkelerinde veya Pakistan’da belli bir eğitim görmüş olsalar bile çoğunluk, doğru dürüst bir eğitimden yoksundur ve bu nedenle Kur’an’ı bile doğru bir şekilde okuyamamaktadırlar. Ayrıca bunların pedagojik ve dini bilgileri de oldukça az ve eğitim tecrübeleri de yetersizdir. Cami ve mescitlerdeki ikinci eğitim şekli ise, hutbe ve vaazlar yoluyla yapılan eğitim şeklidir. Ancak Kırgızistan’da hutbe usulüyle etkili bir din eğitiminin yapıldığını söylemek oldukça güçtür. Nedeni ise, hutbenin veriliş şekli buna imkân tanımamaktadır. Zira ülkede neredeyse çoğu camilerde hutbeler tamamen Arapça okunduğu için, imam ile cemaat arasında etkili bir iletişim kurulamamaktadır. Oysa vaaz ve hutbenin Cuma namazı içindeki yeri ve halkın din eğitimi ve sosyalleşmesi açısından oldukça önemlidir. İşte bu makalede önce, Ülkedeki din özgürlü konusundaki gelişmeler, daha sonra tüm camilerin kendisine bağlı olan Muftiyat ve Muftiyat’ın onayladığı camilerin kaydını yapan “Din İşleri Devlet Komisyonu” hakkında bilgi verilecek, en sonunda da ülkedeki cami ve cami cemaatle ilgili bilgilere değinilecektir. More less

Our obligations and policy regarding cookies are subject to the TR Law on the Protection of Personal Data No. 6698.
OK

creativecommons
Bu site altında yer alan tüm kaynaklar Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
Platforms